• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası

Hayata Gülümseyin, ki O da Size Gülümsesin!

Uzman Psikolog Halil Şenelmiş

Saat
Takvim
Bağlanmak
   Bağlanmaktan kaçanlar, bağlanmanın özveri gerektirdiğini bildikleri için kaçarlar. Korktukları bağlanmaktan kaçtıkları değil, kendileridir. Bağlanma dönemini sağlıklı tamamlayamamış kişiler, hayatlarında hep bağlanacak birilerini ararken, bir taraftan da kaybetme kaygısını güderler ve bağlanmaktan kaçarlar. Sonra da hep yalnız kalacakları korkusuyla hak ettiği değeri ve sevgiyi alamadıkları ilişkiler kurarlar.

   Bağlanma bireyin annesinin onu ilk fark ettiği anda başlıyor. Annenin bebeğinin varlığını, gebeliğini ve birlikte yaşamaya başlayacakları anları kabul etmesiyle... Gebelik evresinde annenin olayları, çevresini algılayışı, ilişkileri ve iletişimlerindeki etkileşimleri ve tepkileri, zihinsel, duygusal ve fiziksel olarak etkilenmesine, dolayısıyla vücut kimyasındaki dengelerin sıkça değişmesine yol açar. Organik olarak bağıl olan bebeğin de bu kimyadan etkilenmesine, duygusal yapısının belirlenmesine ve hatta kişiliğine etki eder. Öyle ki zorlayıcı, yıpratıcı gebeliğin sonunda, anne ile organik bağın sonlandığı doğum anına kadar geçen süredeki bu olumlu ya da olumsuz geçirilen süreç, doğum anının, bebeğin dünyaya gelip araya karıştığı o anın tablosunun bile renklerini belirliyor.
 
   Doğumun yarattığı mutluluk annenin ve bebeğin hayattaki ilk ortak kaybı olarak başlıyor, bağıl organik yaşamın sona erişi. O kucağa ilk alınış, ilk kez birbirlerinin tenlerine dokunmaları, kokularını duyumsamaları, organik bağı duyusal bağa çeviriyor ve duygusal bağı etkiliyor. Bu andan itibaren "bağ" somuttan soyuta dönüşüyor.

   Artık endişeler annelik içgüdüsünde baskın hale geliyor. Her şeyin çoğunun da, azının da zararlı olduğu gibi kaygının da azı da çoğu da zararlıdır. Annelik içgüdüsünün yarattığı kaygının da olması gerekenden az ya da çok olması bebeğin sonrasında çocuğun, insanlarla güven güvensizlik ilişkisini belirliyor. Bu evreyi sağlıklı ebeveyn tutumları ile atlatamayan bireyler yaşları ilerledikçe insan ilişkilerinde yanılgılara düşebiliyorlar. Ya çabuk iletişim kurup çabuk güven duyuyor ve çoğu zaman hayal kırıklığı yaşıyorlar, ya da iletişim kurmakta zorlandığı gibi güvensizlik hissediyorlar.


   Ergenlikle beraber kendilik mücadelesi veren çocuk; anne babasından ayrışıp, onları değersizleştirdiği ve bireyselleşmeye başladığı dönemde bu yaşa kadar getirdiği öğretiler, bağlanma becerisi ve tanıdığı ama tanımlayamadığı duygularla birlikte ya pasif agresif bir şekilde içine kapanabiliyor,ya da ajite bir halde dışa dönebiliyor. Bağlanma sürecini sağlıklı atlatıp özerkliğini kazanamamış bireylerde her iki tutumda doğru yaklaşım ve destek sağlanamadığında yetişkinlikte sergileyeceği hayat duruşunu belirliyor.

   Kaygılı, şüpheci bir yaklaşımla nasılsa kaybedeceğim düşüncesiyle iletişim ve ilişkilerden ya kaçınıyor/ kaçıyorlar. Ya da kaybetme duygusunu yaşamamak için iletişim ve ilişki içinde oldukları insanlara bağlanmamak için kendilerince mantıklı bahaneler buluyorlar. 

   Ama her zaman yalnızlık endişesi ile içten içe yıpranıyorlar. Kendilerine neden hak ettikleri sevginin ve değerin verilmediği sorusunun yanıtını arıyorlar. Bu da onların zihinlerinde olumsuz düşüncelere, negatif hisselere ve sonradan pişman olup onaylamadıkları davranışlara yol açıyor. Seçkisiz, kontrolsuz ilişkiler, pişmanlıklar, içsel sorgulamalar, artan kaygı ve korkular yaratıyorlar.

   Peki çözüm?
   
   Çözüm kendini tanımaya başlayıp eksikleri, yanlışları ve değişmezleri görüp, fark edip, öğrenip kabul etmekle başlıyor. O zaman ancak kaygı ve korkularla yaratılan kendine, ilişkilere, iletişimlere ve hayata karşı oluşturulan bağlanma yanlışları, yargılar, değerler düzeltilip değiştirilebilir.

   Kendin için özveride bulunup kendini affetmeye, kendisinde bu oluşumları yaratanları affetmeye başlayabilir insan. Kabul ettikçe insan kendini, değişimini başlatıp, sevmeye başlar önce kendisini sonra diğerlerini. Değer verip kendine saygı duyar. Sorgularken olumsuz duygular yaşamadan kendisine ve ötekilere hoşgörü gösterebilir. Ve mutlu olur. Bağlanmaktan ya da bağlarını zayıflatmaktan, gerekiyorsa kopartmaktan çekinmeden, korkmadan, kaygı duymadan gerçekten değer verdiği/verildiği, sevdiği/sevildiği bir yaşamı sürebilir, nefes aldıkça.

Halil Şenelmiş
Uzman Psikolog
  
2250 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın
Üyelik Girişi
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi1
Bugün Toplam27
Toplam Ziyaret46141
Hava Durumu
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.224632.3537
Euro34.609234.7479